2 Kasım 2006

Kendine iyi bak...

"Kendine iyi bak" bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...

"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum."

"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum."

"Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum."

Ahh!

"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…"

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez "Kendine Iyi Bak" derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.

"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki ISIK dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?...

Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse... Sen de Kendine Iyi Bak...

11 Haziran 2006

Sarı öküzün öyküsü / Kıbrıs'ı verelim diyenlere ithaf olunur...

Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış. Yaşarmış yaşamalarına
ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazmış onları. Hemen her gün
saldırırlarmış bu sürüye.
Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı
kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları. Gerçi bir iki sıyırık
alırlarmış ama.. yine de boyun eğmezlermiş aslanların zorbalığına.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı. Ancak tavşan, fare gibi küçük
hayvancıklarla beslenir olmuşlar. Git gide güçten düşmüşler. Eee, aslan bu, hiç
fareyle doyar mı?
'Her halde bize bu otlağı terk etmek düşüyor' demiş aslanlardan birisi.
'Evet' diye tasdik etmiş diğerleri.
Nereye gideriz diye düşünürlerken 'bir dakika' diye bir ses duymuşlar
gerilerden. Herkes dönüp bakmış sesin geldiği tarafa. Sürünün en çelimsiz, ama
kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan Topal Aslan'mış söze atılan.
'Hayır' demiş, 'hiçbir yere gitmiyoruz. Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi.'
İnanmamış kimse ona ama haydi bir şans verelim ne çıkar diye düşünmüşler.
O da almış yanına bir iki aslan gitmiş öküzlerin yanına. Beyaz bayrak çekmeyi de
unutmamış. Öküzlerin lideri olan Boz Öküz başta olmak üzere beş irikıyım öküz
yaklaşmış onlara. Sormuşlar ne istediklerini.
Topal aslan başlamış konuşmaya. Bir yandan da Boz Öküz'ün sivri ve kocaman
boynuzlarına bakıp ürperiyormuş.
'Saygıdeğer öküz efendiler' diye başlamış lafa. 'Bugün buraya sizden özür
dilemek için geldik. Biliyorum sizleri çok defa incittik, kimbilir kaçınızda şu
pençemin izi vardır. Ama inanınız bunların hiç birini isteyerek yapmadık.
Biliniz ki biz aslanlar barışçı bir milletiz. Hele öküzlerle hiçbir alıp
vermediğimiz olamaz. Ancak evet size defaatla saldırdık, ama niye biliyor
musunuz? Hep o sizin aranızdaki Sarı Öküz yüzünden. Onun rengi öyle sizinkiler
gibi değil ki. Gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Onu gördükmü
ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz, ve sürünüze zarar
veriyoruz. Yoksa bizim sizinle hiç bir alıp veremediğimiz yok. Onun yüzünden
hepiniz zarar görüyorsunuz. Bir türlü hayatınızdan emin rahat rahat
otlayamıyorsunuz, belki geceleri bile bizim kükrememiz sizin uykunuzu kaçırıyor.
Bunların hepsi Sarı Öküz'ün suçu. Verin onu bize, siz kurtulun, biz de barış
içinde yaşayalım' demiş.
Boz Öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş. Hepsi de sıcak
bakmışlar bu teklife. Bir tek yaşlı Benekli Öküz olmaz demiş ama kimseye
dinletememiş sesini. Zavallı Sarı Öküz kurban edilmiş aslanlara.
Hepsi birden saldırmışlar zavallı öküzün üzerine. Bir ikisini fırlatmış üstünden
ama bitkin düşmüş az sonra. Çırpınmış, haykırmış, yardım istemiş, yalvarmış, ama
yokmuş onu işiten. Diğerleri üzülmüşler üzülmesine ama elden ne gelir ki. Bütün
sürünün selameti için bir öküz gerekliymiş.
Bu gerçekten de günlerce sürüye hiçbir saldıran olmamış. Huzur içinde geçer
olmuş günleri. Ama aslan milleti bu, ne kadar sabreder ki. Hele öküz etinin
tadını aldıktan sonra. Acıktık demişler Topal Aslan'a daha bir kaç hafta bile
geçmemişken. O da yine almış yanına bir kaçını, bir defa daha gitmiş Boz Öküz'ün
yanına.
'Selam' diye girmiş söze. 'Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz.
Doğru kararınız için sizi bir daha kutlamak isterim. Siz de huzur içindesiniz,
biz de. Ne mutlu. Yalnız buraya bunları söylemek için gelmedim. Büyük bir
problemimiz var."
'Nedir?' demiş Boz Öküz merakla..
'Şu sizin Uzun Kuyruk' demiş Topal Aslan. Öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden
baksak görünüyor. O kuyruğunu salladıkça bizim de aklımız başımızda gidiyor.
Gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Halbuki siz
öylemi ya, hepiniz normal kuyruklusunuz. Bir onun suçu yüzünden korkarım hepiniz
zarar göreceksiniz. Gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. Eskisi
gibi barış ve sevgi içinde iki taraf da hayatını sürdürsün.
Boz Öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla. Yine sadece Benekli Öküz olmuş
karşı çıkan. Hepsi de verelim gitsin demişler. İstişare daha da kısa sürmüş bu
defa. Dışlamışlar Uzun Kuyruk'u sürüden. Saatler sürmüş zavallının çırpınışları
ama sonunda o da yenik düşmüş aslanlara.
Tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar. Her geçen gün daha da semirmiş aslanlar.
Alabildiğince güçlenmişler. Öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar,
seyreldikçe seyrelmişler. Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. Artık bir
sebeb bile söyleme gereği duymuyorlarmış.
"Verin bize şu öküzü yoksa karışmayız' derlermiş sadece. Zavallı öküzlerin hayır
diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer can veriyorlarmış aslanların
pençesinde. Boz Öküz de aralarında olmak üzere bir kaçı kalmış en sona.
Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu harbi aslanlara karşı, oysa ne kadar da
güçlüydük? diye sormuş biri Boz Öküz'e.
'Biz' demiş Boz Öküz gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek 'Sarı Öküzü
verdiğimiz gün kaybettik bu harbi..."

Kıbrıs'ı verelim diyenlere ithaf olunur...

Siz ne düsünüyorsunuz?